DEDEAĞAÇ’a (Aleksandrupolis) Yolu Düşenler İçin

Küçük bir şehir. Şehircik denebilecek düzeyde. Türk nüfusu yoğun ve Yunanistan’a geçen Türklerin genellikle hafta sonu için tercih ettiği bir şehir. Tarihi ve turistik yerleri hakkında bir sürü yazı okuyabilirsiniz. Ben, bir ya da iki günlük bir gezide uğrayabileceğiniz, yemekle ilgili bir kaç yerden bahsetmek istiyorum. Çok uzun kalmayacağım için detaylı araştıramadım ama internetten ve daha önce giden, damağına güvendiğim bir arkadaşımdan, bir kaç yer ismi aldım. İkisine gittim, kendim bir yer ve atıştırmalık yer buldum, onları paylaşacağım.

İlk gece uğradığımız yer Nisiotiko idi. Restoran iki parça, arada cadde var. Nedense, yönetici olduğu belli olan elemanın tavırlarında, biraz fazla Mahmutpaşa / Kapalıçarşı tortusu hissettim. “Bakarız, hallederiz, ooo abim gelmiş” tarzı karşılamalar ve yer ayarlamaları yapıyor.

Neyse, yerimize geçiyoruz. Sıcak, güzel bir ekmekle başlayan gece. Çok şey bekleniyor tabi. Ismarlıyoruz bir şeyler. Net olarak söylemek gerekirse, hayal kırıklığı.

Öncelikle fiyatlar diğer lokantalara benzer ama porsiyonlar, Yunan lokantalarına göre küçük,  daha çok bizim lokantalardakilere benziyor. Türklerin fazla gelmesi, Türk standartlarının da hafiften yerleşmesine neden olmuş. 

Yemekte (rakı masası olmadığı sürece – ki onda da yemekten çok mezeyi tercih ederim) pek içki almam ve şunu net söyleyebilirim; Yunanistan’da denediğim sular içinde en iyisi Zagori, ki o da Hamidiye’nin yarısı etmez, hele de sıcaksa.  

Denemek için farklı çeşitler söyledik. Bana çok övülen şehriyeli karides “sıradan” geldi. Kalamar kötü kızartılmış ve kurumuştu. Pesto soslu kalamar ise sınıfı geçmeyi başaramadı. Kızım Damla için masamızdan eksik olmayan patates ve kabak kızartması “eh işte” idi. Bir tek füme yılan balığı geçer not aldı. Sonradan ikram olarak gelen tatlıları da beğenmedim ama ikram edildikleri tabaklar çok hoştu. Vel hasılı kelam bir daha gitmem.

İkinci gece denediğimiz yer St. George’s Tavern oldu. Güzel manzarası olan, güzel bir mekan. Yolu biraz problemli, aracınız yoksa işiniz çok zor.

Masaya oturur oturmaz, bulaşık makinesi çizikli bardaklardan bir eksi not verdim.

Yemeklere gelince; Ekmek sıcak gelmedi ama güzeldi. Yemekler kesinlikle Nisiotiko’dan iyi. Kızımın iki gözdesi kalamar ve patatesin hem lezzetleri hem de porsiyon büyüklükleri Yunanistan standartlarındaydı. Şarapta ağır ağır pişirilmiş soğanlar, ahtapotu yerken durulan küçük lezzet durakları gibiydi ve derinlik katıyordu. Deniz ürünleri ile çeşitlenmiş makarna, buranın standartlarına göre düşük bir not aldı. Balık pastırmasından memnun kaldım. Sonda ikram olarak verilen çikolatalı parfe ise belki de yemeğin en güzel parçasıydı.

Fiyatlar genele uygun. Yani sınıfı geçer ve bir daha gelinebilir bir yer. Belki “Mutlaka gelinmeli” kadar değil ama yemeklerin hepsinde belirli bir kalite hissediliyor. 

Hafizamın zayıflığı yüzünden (kendisinden özür dilerim) ismini hatırlamadığım bir hanımefendi bize Lefkes‘i önerdi. Hemen parantez açtı “Ama deniz ürünü yok. Bunun yanında kesildiğinde içinden peynirlerin aktığı harika, kocaman bir köftesi var”

Neden bilmiyorum, “Vahşetin Çağrısı” gibi geldi. Deniz ürünlerinin ucuz ve lezzetli olduğu bir yerde, bir et mekanına gitmek. Tabi ki çağrıya uydum. Daha doğrusu, kızımın isyanlarına rağmen gittik. Yunanistan’a geliyoruz ve o, bir gece kalamar yiyemeyecek. Damla için kolay kabullenilebilecek bir şey değil. Dondurma sözü vererek, kandırdık.

Bu arada Yunanistan’da market vs’den dondurma alacaksanız “Küçük gurme Kayı Damla” “Nuii“yi tercih ediyor, bilin istedim.

18:45 civarı gittiğimizde, saat 19:30’da açıldığını söylediler. O yüzden, internette “kapalı” gözüküyordu. 

2000 öncesi Anadolu’da kır meyhaneleri gibi bir yer. Samimi bir ortam ama Türkçe konuşan yok. Zaten turistik bir tarafı da yok. Oturduk, garsonu bekledik ve İngilizce olarak “ne tavsiye ederse onu getirmesini” istedik ama o bahsedilen içi peynirli köfte muhakkak olacaktı.

Masa donandı. Lezzetli patates kızartması, kızımın isyanlarını biraz dindirmişti. Mezeler fena değildi, köfte mükemmel değildi ama lezzetliydi. Beğendiğim, dana ciğeri kızartma oldu. Gerçekten başarılıydı. Son derece taze bir ciğer, tam ayarında kızartılmış, yumuşaklığını kaybetmeden masaya konmuştu.

Yemekten sonra ikram olarak lezzetli bir dondurma ile ufak, pasta benzeri bir şeyler geldi.

Düzikomu, yemeğin tadını hiç kaybetmeden almak istediğim için açmadan alıp, kaldığımız yere götürdüm, akşam balkonda meyvelerle beraber yudumladım. O da gayet lezzetliydi.

Bir daha gelir miyim? “Gelirim”. Daha iyi bir yer olduğuna dair sağlam bir referans yoksa gelirim.

Bu arada bir öğlende atıştırmak için “Dur şunu bir deneyeyim” dedim ve AB Marketten bir kızarmış tavuk aldım. Açıkçası Türkiye’de yenilen sıradan endüstriyel tavuklarından daha lezzetli. Markette satılmasına rağmen, iyi de pişirmişler. Yunanistan’da turistik bölgelerde hemen her markette olan bir yiyecek ama ben Dedeağaç AB’dekini denedim, diğer marketlerdekileri bilemem.

Unutmadan ekleyeyim; Alışveriş için dolaşırken birden şeytan dürttü ve bir kafeye girdim. Merkez caddeden azıcık sapınca ufak bir kafe: Coffee Lab. Kahvesi ahım şahım değildi ama içgüdülerimi bağırttıran “cinnamon rolo”u enfes bir şeydi. Mutlaka tatmanızı öneririm. Hani Dedeağaç’tan tek şey denirse, önereceğim budur

Ama yemeklerin fotoğraflarını koymamışsınız“. Evet, öyle ufak bir problem oldu ama zaten fotoğrafın lezzeti vermediğini yaşadığımız yüzlerce örnekten biliyoruz.

Yolunuz düşerse uğrayın

Bir Cevap Yazın